İçerik Tablosu
ToggleSizin için en değerli şeyleri düşünün. Ailenizle geçirdiğiniz zamanları, sevdiğiniz insanları, sahip olduğunuz anıları, o anıları hatırlatan eşyaları ya da ne olursa. Özgürlüğünüzü, bağımsızlığınızı, mutluluğunuzu düşünün. Şimdi de bunlarla dolu bir hayatı, etrafınızın sevdiğiniz ve sizi seven insanlarla çevrili olduğunu, kimseye hesap vermek zorunda olmadığınızı ve sizi ne mutlu edecekse onu yaptığınızı; böyle bir hayat sürdüğünüzü düşünün. Bütün bunları düşünürken sıkıldığınız, “Ee sonra?” dediğiniz bir yer oldu mu? Sanmam. Çünkü bunlar, hayattaki değerli olan ve herkesin sahip olmak isteyeceği türden şeyler. Herkesin hayatının geri kalanını geçirmek için kabul edeceği türden bir yaşam. Peki ya para? Bütün bu güzelliklerin arasında paranın yeri neresi? Ya da az önceki düşüncelerin arasında dolaşırken aklınıza hiç “Bir de bunların yanında param olsa” diye bir cümle geldi mi? Yine, sanmam.
Paranın Değeri
Hayattan zevk almayı bilen ve finansal durumu iyi olan insanlara onlar için en önemli şeyleri sorsanız, onca paraları olmasına rağmen parayı ilk 5’e sokacaklarını bile sanmıyorum. Hatta birçokları için ilk 10’a bile girmeyecektir. O listeler çabucak aile üyeleri ve güzel duygularla dolacak, eğer ki birisi bunlardan önce parayı söyleyecek olursa da sahip olduğu bu diğer şeyleri hatırlattığımızda hepsini paraya tercih edecektir. Yani kısacası para, “En Önemliler” listesinde ancak ve ancak diğer seçeneklerin önemi fark edilmediğinde veya diğer seçenekler akla gelmediğinde üst sıralara çıkabilir.
Madem öyle, madem para; önem listemizde bu kadar alt sıralarda, o zaman neden hayatımızdaki geri dönüşü olmayan en sınırlı varlığın, zamanımızın çoğunu onun uğruna takas ediyoruz? Kimisi kas gücü olarak, kimisi ise bildikleri ile beyin gücü karşılığında para alıyor fakat çalıştığımız iş sadece kazandığımız paranın miktarını değiştiriyor. Harcadığımız zaman, hepimiz için aynı.
Herkes için bir saniye bir saniyeden ibaret ve ne statümüz, ne bulunduğumuz sınıf ne de herhangi bir güç zamanın akış hızını değiştiremiyor. Geçen saniyeleri, dakikaları, günleri geri alamıyoruz. Sahip olduğumuz kısıtlı zamanı önemli olan şeylerle değil de para kazanmak için harcıyor, ardından paramızı da önemli olanlara değil, çoğunlukla daha fazla zaman harcamamıza yol açan yerlere aktarıyoruz.
Sanki bir sonraki ay çalışmaya devam etmek zorunda olduğumuzun garantisini sağlamak için ay boyu harcama yapıp kredi kartlarını dolduruyor; önümüzdeki 12 ay, hatta bazen 24 ay boyunca çalışmak zorunda kalmak için krediler çekiyoruz. O kredileri ise 24 ay dolduktan sonra da zamanımızı para için takas etme bağımlılığımızı devam ettirmek adına bize geri dönüşü olmayacak bir şekilde haftalık tatillere, tüm potansiyelini bile kullanmadığımız pahalı araçlara ve diğer gereksiz enstrümanlara harcıyoruz. Harcıyoruz ki ne kadar eksiye düşebiliyorsak düşelim.
Hayatımızı bu yapay zevklerin ardından koşarak harcıyor, sona geldiğimizde ise geriye dönüp geçirdiğimiz yıllara baktığımızda elle tutulur bir şey bulmak için adeta samanlıkta iğne ararcasına çabalıyoruz. Gençlerimize, bizim yaptığımız hataları tekrar etmemelerini öğütlüyor ve geçmişimizde elde edemediğimiz varlıkları bizden sonra gelenlerin elde etmelerini söylüyoruz. Onlar da bir sonrakilere öğütlüyor, onlar da bir sonrakilere, onlar da bir sonrakilere… Bu kısır döngünün içerisinde sadece kendi hayatımızı harcamakla kalmıyor, bizden öncekilerin harcadığı hayatları düşünmeden hareket ediyor ve bizden sonrakileri de tavsiyelerimizle kendi hayatlarını harcamak zorunda bırakmaya çalışırcasına yaşıyoruz. En kötüsü de çoğunluğun bu şekilde yaşadığını öne sürerek bütün bu düzenin normal olduğunu düşünüyor ve bunu savunuyoruz. Sorumluluğu kontrol edemediğimiz otoritenin üzerine atarak içerisinde bulunduğumuz durumu değiştiremesek de en azından bu durumu daha kolay kabul ediyoruz. Onlar da zaten tam olarak bunu istiyor.
Bütün bu sistem daha fazla iş gücü elde etmek üzerine kurulu. O elde edilen iş gücünü ise “Artık para kazanıyorsun” diyerek daha fazla harcama yaptırmaya, bir noktadan sonra harcamalar gelirleri geçince krediler kullandırtmaya, kişi borç prangalarına vurulduktan sonra da hayatının bütün verimli zamanlarını tepedekilerin istekleri doğrultusunda harcamak zorunda bırakıldığı bir düzen. Kendilerini bu düzene kaptıranlar için evet, hayat gerçekten yaşaması zor bir hale geliyor. Fakat her şey bu kadar kötü olmak zorunda değil.
Buraya kadar olan kısımda paranın, değerin kendisi olmadığını; daha çok insanların zamanlarını kullanmak için var olan bir araç olduğunu az çok anlatabildiğimi düşünüyorum. Biz gibi insanlar tarafından üretilen, biz gibi insanların kontrolünde olan ve biz gibi insanların diğerlerini kontrol etmek adına kullandığı en büyük araç. Fakat her ne kadar paraya dair bütün söylemler genelde fakirlerin ağzından çıkmış ve onu kötüleyen söylemler olsa da dediğim gibi, her şey o kadar kötü olmak zorunda değil. Nasıl diğerleri sahip oldukları parayı başkalarının zamanını kontrol etmek için kullanıyorsa, biz de aynı şekilde kazandıklarımızı geri kalan vaktimizi satın almak için kullanabiliriz.
Finansal Bağımsızlığın Önemi
Birçokları hayatın çalışarak geçmesi gerektiğinin ve ardından emekli olarak devletin verdiği paraya kanaat edip hiçbir şey yapmadan bu dünyadan göçmeyi beklemenin doğruluğunu o kadar kabullenmiş ki, alternatif bir yol gösterildiği zaman üzerine bile düşünmeden bunun saçma, hayalperest ve elde edilemez bir fikir olduğunu söyleyerek karşı çıkıyor. Fakat at gözlüklerini çıkarıp hayatlarını sadece kendi tecrübelerine dayanarak yaşamak yerine dünya üzerindeki insanların istedikten sonra neler başarabildiklerini görseler, bu hedefin başarılanlar arasında basit kaldığını bile düşünebilirler.
İşin kötü yanı sadece yaşlılar veya toplumun “geneli” değil, özgürlüğün ve bağımsızlığın bu kadar ön planda olduğu günümüzde herkes özgürlük için, haklı olarak, o kadar ses çıkarırken aktif bir şekilde bu aktivitelere katılanların bile kendi finansal bağımsızlıklarını elde edememiş olması, böyle bir hedefe bile sahip olmamaları bana en kibar tabiriyle gülünç geliyor. Çünkü finansal bağımsızlığına sahip olmayan hiç kimse kendi istediklerini, kendi istediği şekilde, kendi istediği zaman yapabilecek özgürlüğe sahip değildir.
Eğer iyi bir patrona sahipseniz haftalık izin günlerinizi ayarlayabilir, eğer düzenli mesai saatlerine sahipseniz hayatınızı onların etrafında kurabilir; eğer iyi bir gelire sahipseniz de çalışmanızın, zamanınıza değdiğini kendinize inandırmak için o parayı harcayarak tatmin olmaya çalışabilirsiniz. Fakat birinde patronunuza, birinde başkalarının sizin için belirlediği saatlere, öbüründe de size verilen paraya göre hareket etmek zorundasınız. Ki her şey bir yana, bunların üçüne de sahip olamayanların sayısı en az olanlar kadar fazla.
İşte bütün bunlardan kurtulup kendi hayatınızı kendi kontrolünüze almanın yolu bütün bu sitenin kuruluş amacı olan finansal bağımsızlıktan geçiyor. Finansal bağımsızlığa sahip olmanın önemi, sabah alarmsız uyanıp; o gün istediğiniz şeyleri, istediğiniz şekilde ve istediğiniz kadar yapabileceğinizi bilmekten geçiyor. Yapmanız gereken hiçbir şey başkaları tarafından dikte edilmiyor. Hayatınızın kontrolü tamamen size ait. Bu dünyadaki sınırlı zamanınızı istediğiniz gibi kullanma özgürlüğüne sahipsiniz. Üzerinizdeki sorumluluklar, kendi isteğinizle seçtiklerinizden ibaret. Artık kimsenin dedikleri, yaptıkları veya düşündükleri sizin hayatınızı en ufak derecede etkileyemez, çünkü siz özgürsünüz.
Para, birçokları için değerli gözüken fakat yine biz gibi insanlar tarafından basılan bir araçtır. Finansal bağımsızlık ise kişiye geri kalan hayatının iplerini teslim eden paha biçilemez bir armağandır. Bu yüzden sahip olduklarımızı başkalarını zengin etmeye harcamak yerine elimizde tuttuğumuz her liranın bağımsızlığımıza bir katkı olduğunu bilerek yaşayalım. Harcama alışkanlıklarımızı kendimizi ön planda tutarak yapalım. Çünkü paranın satın alabildiği hiçbir şey bağımsızlık kadar tatlı gelmeyecektir. Morgan Housel’in de dediği gibi,
İstediğinizi, istediğiniz zaman, istediğiniz kişiyle, istediğiniz sürece yapabilme yeteneği, paranın ödediği en yüksek kâr payıdır.